Sunday, January 19, 2020

Mezarlık

Küçüktüm, ufacıktım. Kara önlüklerimle ilkokula henüz başlamıştım. Her yaz mevsimini köyümüzde geçiriyordum. Köyde vakit geçirmek hoşuma gidiyordu, sayısız akranım vardı ve köy sınırsız bir oyun alanıydı. Köyü seviyordum, ancak mezarlığı ayrı tutarsak. Artık okuduğum hikayelerden mi yoksa dinlediğim masallardan mı olsa gerek, mezarlıktaki ölülerin zamansız canlandığını sanıyordum. Özelikle geceleri mezarlığın yakınlarındaysak peşimizden koşacaklarını, yakalayıp karanlıklara götüreceklerini düşünüyordum. Köyde mezarlığın olduğu sokaktan geçmek istemiyor, mecburen geçecek olsam da yönümü başka tarafa çeviriyor, adımlarımı hızlandırıyor, bir an önce uzaklaşıyordum. Derken ‘dedem öldü’ dediler. Dedemi çok severdim, adı adımda saklıydı. Belki de o yüzden beni ayrı sever gelirdi bana. Henüz o yaşlarda sevdiklerimin öleceğini düşünmemiştim. Mezarlıktaki ölülerin artacağı hiç aklıma gelmemişti önceden. Cenazeye götürmediler beni. Gördüğüm herkes ağlıyordu ama ben tüm bunların bir şaka, bir oyun olduğunu sanıyor, birazdan oyunun bitip herkesin evlerine dağılmasını bekliyordum. Öyle olmadı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, ‘dedem nerde?’ dedim, kayıtsız bir gerçeklikle ‘mezarlıkta’ dediler. İşte o an gitmek istedim yanından geçerken bile tir tir titrediğim mezarlığa. Kimindi hatırlamıyorum, bir ele tutundum, mezarlığın olduğu sokağa vardım. Sanki bir vurgundan çıkmışım gibi derin bir nefes alarak uslu adımlarla yavaş yavaş yürüdüm, mezarlığa girdim. O vakitten sonradır ki mezarlıklar benim korktuğum, kaçtığım bir yer değildir. Aksine sevdiğim, içinde bulunmaktan mutlu olduğum bir yerdir. Çünkü sevdiklerim oradadır, başkalarının sevdikleri oradadır. Bilirim ki, mezarlıktan korkanın sevdiği ölmemiştir.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home