Saturday, September 30, 2006

ışık ve sevgiyle


Ölmeden önce yapılacaklar listemden bir kalemin üstünü çizdim dün gece.

Konserin başlamasına iki saat kalmıştı ve iki gündür İstanbul’a yaramaz bir çocuk edasında aralıklarla yağan yağmur şiddetini artırmış görünüyordu. Ben ise yağan yağmura pek aldırmıyordum. İçimden bir ses “şu yağmur birazdan kesilecek, hava açılacak” diyordu. Beni endişelendiren iki olasılık vardı. İlki geçirdiği metamorfoz ile bambaşka denizlere yelken açmış görünen ilhan the irem’in bildiğimiz, özlediğimiz, ağladığımız şarkılarına çok yer vermemesi olasılığıydı, ikincisi ise canlı performansına ilk kez şahit olacağım bu adamın on yılı aşkın bir süre sonra vereceği bu ilk konserde kadife sesini kaybetmiş olması olasılığı idi. “Yine de tüm bu olasılıklar gerçekleşmiş olsa bile bunca zaman bana yaşattıkları için kendisine şükran duymalıyım” diye kendimi avutup, endişelerimden arınmaya çalışırken yağmurun durduğunu fark ettim. İtiraf etmeliyim, bu durum heyecanımı biraz daha yükseltti.

Konserin başlamasına çeyrek saat kala harbiyeye gelmiştim. Yağmur dinmişti, üstelik hava da açmış gibiydi. Gece büyüye hazırdı adeta. Dışarıda maç kuyruğunu andıran bir kalabalık vardı. Üstadlarını bunca yıl aradan sonra görmek için can atan sevecenler koşuşmuşlardı sanki heyecanla. İçeriye girdiğimde ortalığı inceleme fırsatı buldum. Özenle hazırlanmış sapsade bir sahne, konseri haber veren “ayrılıkların da sonu var” ile “ışık ve sevgiyle” afişleri.

Üstadın uzun süredir ortalıkta pek ortada görünmemesi sebebiyle yeni neslin bu adamı tanımamış olmasını düşündüğümden orta yaş ve üstünün yoğun olduğu bir seyirci profili beklerken, memnuniyetle gördüm ki, ortalık genç insan doluydu. İlhan the irem’le geç tanışmış birisi olarak onları kıskandığımı söylemekten çekinmeyeceğim. Gençliğin de etkisiyle sevecenler çok ama çok heyecanlı ve sabırsız görünüyorlardı. Hayatımda ilk kez bir konserde şarkıcıyı onun şarkılarını hep bir ağızdan söyleyerek bekleyen seyircileri gördüm. Bunca senenin özlemini yaşıyor ve özlemin birazdan bitecek olmasını adeta kutluyorlardı.

Çok geçmedi, ışıklar söndü, grup sevecen yerini aldı, ışık gösterileri ve sevecenlerin “ilhan” tezahüratları arasında nihayet sahneye çıktı. Tamamen siyah giyinmişti, üstelik daha sonra da “belki de bu kara gözlükleri gözyaşlarım görünmesin diye takıyorumdur kim bilir” diyeceği böylece kendi heyecanını da ele verip bizi de duygulandıracağı simsiyah güneş gözlükleri vardı. Sevecenlerin coşkun tezahüratları arasında açılış şarkısı “bir yıldız” ile başladı konser. Önce sesinde küçük bir titreme olduysa da (heyecanından olsa gerek), sonradan fark ettim ki, bu adamın özlediğimiz, hislendiğimiz sesi zerre değişmemiş, hala kadife sesli. Daha ilk şarkıda endişelerimden biri kayboluverdi boylece. Tüm sevecenler hemen eşlik etmeye başlamışlardı böylece. Sonradan görecektim ki, sevecenler tüm şarkılarda eşlik edeceklerdi üstada, hatta bazı şarkılarda (bkz : konuşamıyorum, anlasana, boş ver arkadaş) üstadın sesini bile bastıracaklardı. Ve hatta bu yüzden üstad, grup sevecen üyelerine dönerek “ben size demiştim vokaliste gerek yok diye” sevecenlerini bir daha onore edecekti. İkinci şarkı olarak da “sürgün gibi”nin çalmaya başlamasıyla bu konserde özlediğimiz şarkıları dinleyeceğimiz ortaya çıktı ve tüm endişelerimden arındım. Ondan sonrası konser benim için sarhoşluk tadını almaya başladı. Peşpeşe gelen “yazık oldu yarınlara”, “sevecen”, gemiler döner geriye”, “terazi”, “ben değilim” ile devam eden konserde duygu yoğunluğu “anlasana” ile zirveye çıktı ve o yoğunluk hep orada kaldı. Dört bin kişilik bir koro tüm şarkılara eşlik ediyor, her şarkıdan sonra sanki konser sonuymuş gibi çılgınca alkış yağmuruna tutuyorlardı ilhan'ı. Arada ilk ezberlediği şarkı olduğunu söylediği italyanca bir şarkı (“aphrodite’s child”ın coverlanmış hali) ile gecenin ilk sürprizini yaptı. Sonrasında yine bildik ses ve bildik sözleriyle devam eden konser izleyenleri mest etti, kendinden geçirdi. İlhan İrem veda ettiğinde çoğu kişi ilk kez saatlerine baktılar, ki iki saat su gibi geçmişti bile. Ama sevecenler öylesine susamışlardı ki üstada, ısrarla ama hayatımda gördüğüm en ısrarlı şekilde yine getirdiler sahneye ilhan'ı. Dinlenecek o kadar çok şarkı vardı ki... İlhan içimizi okumuş olsa gerek ki “daha söylenmesi gereken yüz yüzelli önemli şarkı daha var galiba” dedi. Adam haklıydı. İki saati aşkın bir süre aralıksız bizleri başka alemlere götürmüştü ve dinlememiz gereken şarkılarla bu konser sabaha kadar sürmeliydi. Konser öncesi deli gibi yağmur yağarken konser boyunca bir damla bile düşmemiş olmasına “hepimiz diledik ve yağmuru durdurduk” deyip “konuşamıyorum”u söylemeye başlayınca herkes ayakta bağıra çağıra söylemeye başladı. Nihayetinde semah gösterileri ve “ilhan” tezahüratları arasında konser sona erdi.

İki saat boyunca kendimden geçmiş, tüylerim diken diken olmuş, irem bağından demet demet çiçekler koklamıştım.

Eve gittim, yine onun şarkılarını dinledim, “ölmeden önce yapılacaklar listem”i açtım, baştaki kalemin üstünü çizdim.

Işık ve sevgiyle.