Wednesday, July 15, 2009

dikmen

Geçen sene ilk kez tecrübe edip de "bundan sonra bu tür aktiviteleri mutlaka tekrarlamalıyım" dediğim kamp yapmanın heyecanını geçtiğimiz hafta sonu ikinci kez yaşadım. Bu sefer hedefimiz Sakarya'nın Hendek ilçesine bağlı Dikmen mevkii idi. Burası Hendek'e yaklaşık otuzbeş km uzaklıkta ve yaklaşık binyediyüz metre rakımlı ve daha çok dağcıların kış eğitimleri için tercih ettiği bir mekan.

Cumartesi sabahı sıcak mı sıcak istanbulu geride bırakarak hedefe doğru yollandım. İzmit'te grubun diğer üyeleri ile buluşup şen şakak yola koyulduk. Yaklaşık bir saati aşkın bir yolculuğun ardından Hendek'e ulaştık. Buradan arabalarımızla tırmanmaya başladık. Karadere'ye gelince buradaki jandarma karakoluna bildirim yapma gereği hissettik. Grubumuzun üyelerinin isimleri ve telefon nolarının belirtildiği bir dilekçe ve kimlik örneklerini alarak karakola bildirim yapmayı daha önceki nice emniyet tecrübelerimin farkında olarak kendim teslim etmek istedim. Nizamiyeden içeri girerken tüylerimin diken diken olduğunu saklayamayacağım. Karakolda nöbetçi komutan durumundaki uzman çavuşla, erler işlemlerimizi hallederken lafladık. Muhabbet fazla uzamış olmalı ki, dışarı çıktığımda grup üyeleri dönüp dönmeyeceğim konusunda endişelenmişti. Derken yüksek rakıma doğru tırmanmaya başladık. Yol boyunca radyoda dinlediğimiz hava durumu raporlarında yoğun yağış uyarısı yapılsa da hava gayet güneşli idi. Yağış uyarısı bizi biraz endişelendirdiyse de en kötü ihtimalle kötü bir tecrübe yaşamak da fena değil düşüncesi hakimdi.

Yaklaşık kırkbeş dakikalık tırmanışın ardından konaklamayı planladığımız yere ulaştık. Burası çevredeki yaylaya ve su kaynağına yakın ama hiç kimseciklerin de rahatsız edemeyeceği ve kamp ateşinin görüleyeceği kadar sık ağaçlarla kaplı bir yerdi. Kamp ateşi için hemen çalı, çırpı, odun toplamaya başladık. Çadırlarımızı kurduk ve yemeğimizi ateşte kızartmaya başladık. Gece olup da karanlık çökünce beni böylesi yerlere çeken durum da ortaya çıktı. Ortalık öylesine karardı ki, iki metre ötesi simsiyahtı. Böylesi gecelerde gökyüzü apayrı bir güzel olur. O kadar çok yıldız vardır ki şaşırızsınız. Simsiyah gökyüzü silme yıldız olur, parlar. Neden sonra ay ortaya çıkıverdi. Öylesine parlaktı ki, zifiri karanlık kayboldu, gecenin yarısında fenerlerin yardımı olmadan bir akşam vaktiymiş gibi görebilirdiniz. Bunu fırsat bilip gece yürüyüşü yapmayı kararlaştırdık. Yarım saat kadar gece yürüyüşü yapınca fark ettik ki, yağmur bulutları aşağımıza inmiş, dağın yamaçlarını gürültülü bir şekilde ıslatıyor. Neyse ki, biz yukarılarda kalıyorduk da, yağmur bize uğramıyordu. Bu durumun beni ayrıca keyiflendirdiğini belirteyim. Kamp yerine döndüğümüzde ateşi harladık, sıcak mı sıcak muhabbete daldık. Çadıra girdiğimde sabah olmak üzereydi.

Dört saatlik uykunun ardından uyandığımda kendimi dipdin, çivi gibi hissediyordum. Bol oksijen bana fazlasıyla iyi gelmişti. Biraz daha kampta kalmak düşüncesiydik, ancak kamp yaptığımız mekan beklediğimiz kadar serin olmayınca yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerin bir kısmı bozulmuştu. Bu durum bundan sonraki kamp aktivitelerimiz için iyi bir tecrübe oldu.

İstanbul'a geldiğimde hava ne kadar da sıcak ve bunaltıcıydı.

Monday, July 06, 2009

ben-lik


Beni bilirsin!
Fazla konuşmayı sevmem.
Kimi zaman
Bir denizin köpürmesi vardır gözlerimde,
Kimi zaman
Bir dağın yıkılışı.
Beni bilirsin!
Fazla sevmeyi sevmem.
Bayılırım.