Monday, October 26, 2009

Taraklı - Göynük - Çubuk Gölü - Mudurnu - Abant


Geçtiğimiz pazar sabahı çoğumuzun hafta içinde uyandığı saatten de erken uyanıp içimdeki gezi ateşiyle yola koyuldum. İstanbul'dan başlayarak İzmit'te kafileyi tamamlayıp Sapanca'dan Geyve yoluna döndük. Geyve'yi geçip Taraklı'ya geldiğimizde vakit henüz sabah bile sayılırdı.

Taraklı, anadolunun tarihi evlerini barındıran küçük mü küçük bir ilçe. Bu tarihi evler Safranbolu evlerine benziyor ancak onlardan bir yönüyle ayrılıyor. Safranbolu'dan bu evler özenle korunmuşken buradaki evler bir türlü restore edilememiş. Koruma kapsamında olduğundan bu evlere çivi çakılmasına bile izin verilmiyor ancak restorasyon çalışmaları da pek yavaş ilerliyor. Viran görüntüsünde çıkması bayağı bir vakit alacak gibi görünmekte.

Taraklı'dan sonra yönümüzü Göynük'e döndük. Göynük, tarihi evlere sahip başka bir mekan. Ancak görüntü itibariyle Safranbolu'nun özenli görüntüsü ile Taraklı'nın viran görüntüsü arasında bir yerde. İçinden bir derenin aktığı vadiye kurulmuş küçük mü küçük bir yerleşim yeri. Göynük'ün evlerinden ziyade dikkat çekici özelliği Akşemseddin'in türbesinin burada bulunması. Fatih'in, hocası Akşemseddin için yaptırdığı türbe, bu vakte kadar gördüğüm türbeler arasında pek özenli olarak korunagelmişlerden. Dik bir yamacı tırmanıp tepesine ulaştığınızda tüm Göynük'ü görebileceğiniz Zafer Kulesi'ne ulaşabiliyorsunuz. Burada gördüğüm görüntü karşısında "ulan göynük, sen mi büyüksün, ben mi büyüğüm?" demekten kendimi alamadım.

Göynük'ten yola çıkıp Mudurnu'ya doğru giderken Çubuk Gölü'ne saptık. Çubuk Gölü, yakınlarındaki bir tepeden oluşan heyelanın vadiyi tıkaması sonucu oluşmuş küçük bir göl. Yakın zamanda dizi çekimleri için göle baka bir yamaca beş tane yel değirmeni yapıılmış. Bu haliyle ortaya çıkan görüntü nefes kesici ki insan ömrünü bir bu görüntü eşliğinde bir yel değirmeninde sürdürebilir diye düşünüyorum.

Öğle saatini geçtiğimizi ancak fark edince Mudurnu'ya doğru yollandık. Gelmişken tavukçuluğun memleketinde tavuk yemek istedik, bu sebeple öğle yemeğinde Mudurnu'daydık. Mudurnu, Taraklı ve Göynük'e oranla biraz daha canlı bir yerleşim birimi. Bunda en büyük etkenin buradaki meslek yüksek okulu. Üniversite öğrencilerin bir şehri nasıl değiştirebileceğine tekrar şahit olduk. Bunun ötesinde Mudurnu'da da Taraklı ve Göynük'te gördüğümüz tarihi evleri görmek mümkün. Ancak burada biraz dekore edilerek otele dönüştürülmüş olanlar da mevcut.

Yemeğin ardından son durağımız olan Abant'a yöneldik. Sık sayılabilecek ormanların çevrelediği bir yokuşun ardından sakin mi sakin güzelliğiyle Abant Gölü karşımıza çıktığında bir süre sessiz kalmayı tercih ettik ibadet eder gibi. Abant gölü yer kaymaları sonucu 1300 m civarı rakımda oluşmuş bir göl. Suyu duru ve berrak. Ve öylesine sakin. Bu sukunet sizi de etkiliyor. Sessizce kenarına oturuyorsunuz. Kendisini çevreleyen bir yürüyüş yolu mevcut. Bununla birlikte kamp yapanları da görmek mümkün. Ve ayrıca mangalcıları da. Biz her ne kadar beğensek de burada uzun yıllar kalanlar, buranın eski tadının olmadığından şikayetçiler. Yoğun ilginin doğayı bozduğu görüşündeler. Bu sebeple Gölcük'e gitmemizi önerenlerle karşılaştım. Ben de gezilecek yerler listeme Gölcük'ü ekleyerek ama Abant'a da bir kez daha geleceğimi planlayarak İstanbul'un canlı keşmekeşine doğru yola koyulduk.