Friday, April 09, 2010

hörmın


Doksanbeş yılının yazıydı. Fen lisesine giriş sınavlarına katılmış, sonrasında Adana Fen Lisesi’ni kazanmıştım. Sınav sonucundan hemen sonra Ankara’da bulunan özel bir liseden de davet almıştım. Bu durum ailemde tereddüt yarattı. Hangisinin geleceğim için daha iyi olacağı konusunda fikir birliğine varamayan ailem, sonunda, Ankara’ya gidip oradaki okulu görmeyi, yetkililerle görüşmeyi, sonrasında hangisini tercih edeceğimize karar vermemizin uygun olduğunu düşündü. Ben de abimle birlikte kayıtların başladığı ikinci gün Ankara’ya ulaştık. İyi ki de ikinci gün ulaştık. Zira özel eğitim kurumunun fen lisesi bölümüne burslu öğrenciler için ayrılan kontenjan ilk günden dolmuştu. İkinci gün geldiğimizden bizim için fen lisesi bölümünde değil ama anadolu lisesi bölümünde kontenjan olduğu bildirildi. Kafam karışıktı, Ankara çok uzaktı, burada okumaya karar verirsem sadece yarıyıl ve yaz tatillerinde memleketime ve aileme giderdim. Tanıdığım insanlar yoktu, yeni insanlarla tanışmak gerekti. Adana’da ise anadolu lisesinden tanıdığım insanlar olacaktı. Ve hepsinden öte Erman olacaktı. Erman’la ilkokul beşinci sınıfa giderken atılım dershanesinde başlayan arkadaşlığımız anadolu lisesi’ni birlikte kazanıp aynı sınıfta okumaya başlayınca dostluğa dönüşmüştü. Abimi kenara çektim. Geri dönelim, dedim. Adana’ya gidelim, dedim. Abim, peki, dedi.

Babam Ermanları aradı. Onlar Adana Fen Lisesine kayıt yaptırmışlardı bile(Onun okul numarasının benimkinden önde olmasının sebebi budur.) Ben de abimle ertesi gün Adana'ya geldik. Kaydımızı yapırdık. Kayıt olurken de müdür yardımcısı mahmut dündar’a erman'ın ismini verdik ve aynı sınıfa kayıt olmamızı istedik. O da o işi halletti. Anadolu lisesinden sonra fen lisesinde de erman'la aynı sınıfta buluşmuştuk. Mutluydum. Okulun başlamasının hemen öncesi Pazar günü adana fen lisesi yatakhanesine yerleştik. Ermanla aynı odadaydık. Aynı ranzadaydık. Odaya yerleştikten hemen sonra okulu tanımak maksadıyla bahçeye çıktığımda yanıma uzun boyuyla hemen fark edilen birisi geldi. Sonrasında adının volkan olduğunu öğreneceğim ve sıkı mı sıkı bir dostluğa sahip olacağım bu şahıs bir arkadaşıyla ayrı sınıflara düşmüşlerdi. Acaba onunla yer değiştirebilir miyim diye sormak istemişti. Bu duruma göre ben a sınıfı yerine d sınıfına gitmeliydim. Hiç düşünmeden reddettim. Olmaz, benim a sınıfında arkadaşım var dedim, Sevgili dostum volkan’la ilk buluşmamız bu şekildeydi. O zamanlar benim için ne düşündü bilmiyorum.

Fen lisesi, benim için, erman için ve sanıyorum fen lisesinde yatılı kalan herkes için hayatlarının en önemli dönüm noktalarındandır. Ergenlik dönemiyle birlikte kişiliğin, karakterin oturduğu bu dönemlerde kurulan dostluklar öylesine sağlam temellere dayanmıştır ki, aradan onbeş yıl geçse de bugün hala ilk günkü gibi sıcaktır. O yıllarda erman’la olan ilişkimiz dostluktan kardeşliğe evriliyordu.

Sonrasında ortaöğretim başarı puanı için fen lisesinden ayrılıp iskenderun’da düz liseye geçtiğimizde de birlikteydik erman’la. Yine aynı sınıftaydık. Aynı dersanedeydik. Tesadüf müdür, sanıyorum kader değildir, aynı üniversiteyi de kazandık. Bu sefer fark vardı ama, aynı bölümde değildik. Aynı yurtta farklı odalarda kaldık. Ben dayanamadım, ermanın odasına geçtim. Sonra aynı eve çıktık sevgili dostum emre'yi de yanımıza alarak. İlişkimiz, kardeşlikten kardeşten ileriye evriliyordu.

Mezun olunca işler değişti. Kariyer denen meret aramıza girdi, o yolunu yurtdışında çizdi, bense şansımı istanbul’da aradım. Artık daha seyrek görüşüyorduk. Ancak her görüştüğümüzde de daha dün görüşmüşçesine sıcaktı muhabbetimiz. İlişkimiz kardeşten ileriden “o benim kanım değil, o benim canım” noktasına evriliyordu.

Sevgili dostum ermanı yirmi yıl önce tanıdım. Arada kavgalarımız oldu, birbirimize küstük, darıldık, bazen yüzümüze söyleyemediklerimizi içimizden söyledik, bazen yüzümüze de söyledik. Ama dostluğumuz kesilmedi; kimseye söyleyemediklerimizi, sırlarımızı, aşklarımızı, acılarımızı birbirimize anlattık.

Sevgili dostum erman geçtiğimiz hafta sonu evlendi. Daldan uçtu. Ve iyi ki de uçtu. Gayet mutluydu, keyifliydi. Sevgili yengem gayet mutluydu, keyifliydi. Birbirlerine yakışıyorlardı. Onları öyle görünce garip bir sevinç yaşadım. Hopladım, zıpladım, oynadım. Sonra enteresan bir şey de oldu. Sevgili dostum emre’yle dışarıda hava alırken erman'la yaşanan yirmi yılı düşündüm. Gözüme toz kaçtı, gözlerim sulandı, baktım gözüne toz kaçan sadece ben değilim.

Hemen içeri girdim, ermanı ve yelizi gördüm, tekrar sevinç kapladı içimi. Ermanla ilişkimiz “o benim kanım değil, o benim canım”dan isimlendiremeyeceğim bir noktaya doğru evriliyordu.

Kendisini ve yelizi tekrar tebrik ediyorum. Mutluluklarının ilk günkü kadar taze kalması ümidiyle...