Monday, January 27, 2020

Hayal

Sizin hiç kafatasınız kesildi mi? Bir pencere açıp beyninize ulaştılar mı? Hareket etse sizi aniden öldürecek bir tümörün beyninizin kıvrımlarında varlığıyla yaşamaya çalıştınız mı? Ben çalıştım. Bundan birkaç yıl önce dayanılmaz baş ağrıları, mide bulantıları, sürekli kusma isteğiyle dolu bir dönemim oldu. Uyumak istiyordum boyuna, çünkü ancak uyuduğumda ağrıyı duymuyordum. Çalıştığım yerde öğle arası bir saatti. Yarım saatlik yolu göze alıp geri kalan yarım saatte evde uyumak için arabama koştuğum günleri bilirim. Pek uzun sürmedi, kardeşten ileri bir dostum doktor olmasının verdiği güvenle mr çektirmemi tavsiye etti. Mr çekilir çekilmez olaylar kendiliğinden aktı. Hastaneye gidişim, uzman bir doktora görünüşüm, hastaneye yatışım, sabah erkenden uyandırılışım, kıyafetlerimi çıkarışım, ameliyat önlüğü giyişim, ameliyathaneye gidişim, narkozdan gözlerimi karartışım, kan ter içinde dudaklarım kupkuru uyanışım, açık kalp ameliyatı geçirmiş ve yaşadığını bağlandığı makine üzerindeki göstergeden anladığım hastalarla dolu yoğun bakımda kalışım, neden sonra servis odasına alınışım, kafamda bir sargıyla kalakalışım, ayakta duramayışım, yürüyemeyişim, ısrarla hayata tutunmaya çalışışım, nefes almaya dua edişim, doğan her günde güneşe dönüp minnettar bakışım. Bütün hepsini öylesine bir acı içerisinde ve öylesine hızlı yaşamıştım ki adeta ben, ben olmaktan çıkmış, bambaşka biri olmuştum. Tüm bunları yaşarken düşüncelerimi toplamam, adeta bir hayat muhasebesi yapmam, bir metamorfoz geçirme sürecimi sonraya saklayayım da o süreçte beni yaşama bağlayan tek isteğimi atlamayayım. Tüm bu süreçler yaşanırken, o acıları çekerken aklımda tek bir şey vardı, o hastaneden sapasağlam çıkmak. Ne kariyer, ne sosyal statü, ne para, ne itibar. Hiçbiri umurumda değildi. Hemen hepsi olmasa da olurdu hastane kapasından başım dik ayrıldıktan sonra. Çok sürmedi, öyle de ayrıldım hastaneden, eski beni bırakıp başkalaşan benin vücuduna girerek. Sizin hiç kafatasınız kesildi mi? Benimkini kestiler, beynimi temizlediler. Dayanamayacak gibi hissettiğim acılar yaşadım ama inadına yaşadım, hayata tutundum, tutunduğum bir 'şey' vardı. Zor muydu, hem de nasıl. Peki sizin hiç umudunuz kesildi mi? Hayallerinizi kırdılar mı?

Sunday, January 19, 2020

Mezarlık

Küçüktüm, ufacıktım. Kara önlüklerimle ilkokula henüz başlamıştım. Her yaz mevsimini köyümüzde geçiriyordum. Köyde vakit geçirmek hoşuma gidiyordu, sayısız akranım vardı ve köy sınırsız bir oyun alanıydı. Köyü seviyordum, ancak mezarlığı ayrı tutarsak. Artık okuduğum hikayelerden mi yoksa dinlediğim masallardan mı olsa gerek, mezarlıktaki ölülerin zamansız canlandığını sanıyordum. Özelikle geceleri mezarlığın yakınlarındaysak peşimizden koşacaklarını, yakalayıp karanlıklara götüreceklerini düşünüyordum. Köyde mezarlığın olduğu sokaktan geçmek istemiyor, mecburen geçecek olsam da yönümü başka tarafa çeviriyor, adımlarımı hızlandırıyor, bir an önce uzaklaşıyordum. Derken ‘dedem öldü’ dediler. Dedemi çok severdim, adı adımda saklıydı. Belki de o yüzden beni ayrı sever gelirdi bana. Henüz o yaşlarda sevdiklerimin öleceğini düşünmemiştim. Mezarlıktaki ölülerin artacağı hiç aklıma gelmemişti önceden. Cenazeye götürmediler beni. Gördüğüm herkes ağlıyordu ama ben tüm bunların bir şaka, bir oyun olduğunu sanıyor, birazdan oyunun bitip herkesin evlerine dağılmasını bekliyordum. Öyle olmadı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, ‘dedem nerde?’ dedim, kayıtsız bir gerçeklikle ‘mezarlıkta’ dediler. İşte o an gitmek istedim yanından geçerken bile tir tir titrediğim mezarlığa. Kimindi hatırlamıyorum, bir ele tutundum, mezarlığın olduğu sokağa vardım. Sanki bir vurgundan çıkmışım gibi derin bir nefes alarak uslu adımlarla yavaş yavaş yürüdüm, mezarlığa girdim. O vakitten sonradır ki mezarlıklar benim korktuğum, kaçtığım bir yer değildir. Aksine sevdiğim, içinde bulunmaktan mutlu olduğum bir yerdir. Çünkü sevdiklerim oradadır, başkalarının sevdikleri oradadır. Bilirim ki, mezarlıktan korkanın sevdiği ölmemiştir.